Tore, derin bir kederin pençesinde, sevdiklerini kaybetmenin yükünü sırtında taşırken, hayatın acı dolu yollarında bir yolculuğa çıkar. Ruhu, yırtıcı bir kasırga gibi içini parçalayan bir acıya gömülmüştür. Her adımı, geçmişin hayaletleriyle savaşarak atılan bir çırpınış gibidir.
Erik’in, hayatının karanlık döneminde belirivermesi, Tore’un düşmüş olduğu karanlık uçurumda bir kurtuluş ışığı gibi parlar. Çiçeklerin ve umudun taze kokusuyla, Tore’un yüreğine umut tohumları ekilir. Ancak bu umut, zamanla yaraların derinleştiği ve umutsuzluğun karanlık kuyularında kaybolduğu bir serüvene dönüşür.
Tore, acısını unutmak için karanlık dünyanın cazibesine kapılır. Partilerin gürültüsü, alkolün sersemletici etkisi, uyuşturucunun aldatıcı dokunuşu… Tüm bunlar, Tore’un içsel yangınını daha da körükler, acısını daha da keskinleştirir.
Linn ve diğer sevdikleri, Tore’un bu tehlikeli yolda kaybolmasına izin vermezler. Onun için savaşırlar, umut ışığını tekrar canlandırmak ve karanlığın pençesinden kurtarmak için. Onların sevgisi ve desteği, Tore’u derin karanlığın ortasından çekip çıkarmak için bir kılavuz gibi parlar, umudu diri tutarlar.