Yıllar önce, hayatın getirdiği acılarla gözyaşları kurumuş bir adamın trajik hikayesini anlatmak istiyorum. Mustafa, adıyla anılan bu adam, yüzünde gülerken bile içini saran bir hüzünle dolaşıyordu. Sosyal çevresi onu içine kapanık ve soğuk biri olarak tanımlıyor, hayatını sıradan ve renksiz bir rutinde sürdürüyordu. 35 yaşındaki Mustafa, İstanbul’un karmaşık sokaklarında bir devlet dairenin gölgelerinde çalışıyordu. İşine olan bağlılığı ve içe dönük kişiliği nedeniyle, pek az insanla etkileşim kuruyordu. Soğuk dış görünüşü, sık sık polislerin dikkatini çekiyor ve bazen suçlu gibi muamele görüyordu. Ancak, hayatında dönüşümün eşiğindeydi. Arkadaşı Zeki, Mustafa’nın iç dünyasında ve dış dünyayla olan ilişkilerinde bir değişim yaratmak için kolları sıvıyordu. Mustafa’nın daha sosyal ve mutlu bir birey olabilmesi için çabalıyordu. Bu arada, Mustafa’nın babası sağlık sorunları yaşıyordu ve ayaklarının kesilmesi gerekiyordu, bu da aile için sıkıntılı bir dönemdi. Tüm bu zorluklar arasında, Mustafa beklenmedik bir şekilde amcasının oğlu Mehmet ile tuhaf bir yolculuğun içine sürüklendi.