Kelly-Anne’in yıllardır beklediği an nihayet gelip çatmıştır. Çocukluğundan beri adalet sistemine ve davalara olan merakı, onu sonunda bu anın eşiğine getirmiştir. Ludovic Chevalier’in reşit olmayan üç kızını vahşice öldürmekle suçlandığı davanın ilk duruşması başlamaktadır. Ancak birçok insanın aksine, Kelly-Anne bu adamdan büyülenmiş ve ona saplantılı bir şekilde bağlanmıştır. Her mahkeme oturumuna katılarak Ludovic’i yakından izlemektedir. Kelly-Anne’in bu takıntısı derinleştikçe, sıradan bir gözlemci olmaktan öteye geçer ve gerçek ile hayal dünyası arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşmaya başlar. Mahkeme salonunda başlayan bu tehlikeli yolculuk, Kelly-Anne’in kendi karanlık iç dünyasını keşfetmesine yol açar. Bu süreçte, kendisini Ludovic’in savunucusu olarak görmeye başlar ve onun masumiyetine inanır hale gelir. Ancak bu inanç, onu geri dönülmez bir yola sürükleyecektir.