New York’tan bir müzik muhabiri, sıradan haberlerin ötesine geçerek, genç Brezilyalı piyano virtüözü Tenorio Jr.’ın gizemli kayboluşunu aydınlatmak için kararlı bir arayışa girişir. Bu, sadece bir müzik efsanesinin izini sürmek değil, aynı zamanda unutulmuş bir dönemin ruhunu yakalamak için bir yolculuktur. Bossa Nova’nın doğuşuyla ilgili bu hikaye, Latin Amerika’nın altın çağında sanat ve kültürün etkileyici bir portresini sunar. 60’lı ve 70’li yılların kısa ama büyüleyici dönemi, politik ve sosyal karmaşa içinde müziğin, edebiyatın ve sanatın umut kıvılcımlarıyla dolu olduğu bir dönemi temsil eder. Bu anlatı, unutulmuş eserlerin ve sessiz kalmışların yeniden canlanması için bir çağrı niteliğindedir. Latin Amerika’nın derinliklerinden yükselen bu hikaye, geçmişin izlerini sürerek bugünün ruhunu aydınlatır.