Toula, her sabah ailesinin sahibi olduğu Yunan restoranında başlayan günlerinde, artık bir tutsak gibi hissediyordu kendini. Her gün aynı yemekleri hazırlamak, aynı masalara hizmet etmek, onun için sadece bir iş değil, aynı zamanda bir kabus haline gelmişti. Evlenmemiş olması, ailesinin gözünde bir eksiklik olarak algılanırken, Toula’nın iç dünyasında ise büyük bir boşluk vardı. Kendi hayallerini gerçekleştirme arzusu, zamanla onun için bir tutku haline gelmişti. Bir gün, cesurca adım atarak aile işini bıraktı ve halasının turizm acentasında çalışmaya başladı. Bu karar, Toula için bir dönüm noktasıydı. Turizm acentasında çalışırken, hayatının dönüm noktalarından biri olan Ian ile tanıştı. Ian, çekici bir adamdı ve Toula’nın yaşamını tamamen değiştirirken, ona yeni ufuklar açtı. Toula, Ian’a karşı derin bir his beslerken, zamanla karşılıklı duyguları keşfetmeye başladı ve bu yeni ilişkiden keyif almaya başladı. Ancak, mutluluklarını gölgeleyen büyük bir engel vardı: Toula’nın ailesinin restoranı işletmesi için ısrar etmesi. Bu, Toula’nın içsel mücadelesini daha da derinleştirdi. İstediği hayatı yaşayıp aşkını bulmak arasında sıkışan Toula için, zorlu bir seçim vardı.