Tehlikeye meydan okumaya alışkın bir adam olan Amrit, savaş meydanlarında edindiği deneyimlerle adını efsaneleştirmiş bir komandodur. Ancak hayatındaki en büyük savaşın, kanlı cephelerde değil, sevdiği kadın uğruna verileceğinden habersizdir. Tulika’nın zorla evlendirileceğini öğrenir öğrenmez, hiçbir tereddüt göstermeden Yeni Delhi’ye gitmeye karar verir. En hızlı seçenek olan gece yarısı ekspresine biner ancak bu tren, onu zamana karşı bir yarıştan çok, hayatta kalma mücadelesinin içine sürükler. Yolcular, Fani’nin yönetimindeki acımasız bir hırsız çetesinin pençesine düşmüştür. Bıçaklar ve silahlarla donanmış saldırganlar, korku salarak kontrolü ele geçirirken, Amrit için tek seçenek harekete geçmektir. İlk kurşunun sıkıldığı an, tren bir ulaşım aracından çok, ölüm kapanına dönüşür. Yolcular dehşet içinde hayatta kalmaya çalışırken, Amrit, içgüdülerine güvenerek ölümle yüzleşmek zorunda kalır. Fani ve çetesiyle karşı karşıya geldiğinde tek bir gerçek vardır: Buradan sağ çıkacaksa, ya savaşacak ya da ölecektir!