Dünyanın iklim dengesi yavaş yavaş bozulurken, buzulların erimesi doğanın sinyallerinden sadece biriydi. Gezegenin buzulları hızla erimeye başladığında, dünya, geri dönülmez bir felaketin eşiğine gelir. Buzulların kaybı, deniz seviyelerinde ani ve dramatik yükselmelere neden olarak kıyı bölgelerinde yaşayan milyonlarca insanı tehdit etti. İnsanlar arasındaki huzursuzluk dalga dalga yayılırken, panik atmosferi her geçen gün daha da yoğunlaşır. Erime süreci, deniz ekosistemlerini yok etmekle kalmaz, aynı zamanda deniz taşıtlarını ve liman altyapılarını da felç eder. Hızla artan erozyon, fay hatlarını zayıflatarak büyük depremleri ve devasa tsunamileri kaçınılmaz hale getirir. Doğa felaketleri peş peşe gelirken, kaos giderek büyür. Bu felaketlerin ortasında, bilim insanları Kuzey Amerika’nın çöküşünü engelleyebilmek ve su seviyesini dengelemek için zamana karşı yarışmak zorunda kalır. Su akışını kontrol altına alarak dünyanın dengesini sağlamak için obruklar oluşturan uzmanlar, doğanın acımasız güçlerine karşı umutsuz bir mücadeleye girişirler. Aynı zamanda, sosyal yapılar sarsılırken, insanlar hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalmaktadır.