1956 yılında, dünyanın iki farklı köşesinde yaşayan ve hayatlarının kesiştiği o an, insanlık tarihinin unutulmaz sayfalarından birini yazdı. Fernand, Fransa’dan kaçarken sırtında taşıdığı komünist idealleriyle özgürlük arayışında ilerliyordu. Helene ise kaçarken tesadüfen Fernand’la tanıştı, onunla birlikte yeni bir hayatın kapılarını araladı. İki farklı dünyanın kavuştuğu o anda doğan aşk, pek çok engeli aşmak zorunda kaldı. Fernand’ın Cezayir’e yerleşmesiyle, sömürgeciliğin ve halkın acı gerçekleriyle yüzleştiler. Bu deneyim, Fernand’ı direnişe itti; Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde aktif rol aldı, özgürlük için savaştı. Helene ise sevgilisiyle birlikte Cezayir’e taşındı, zorluklara göğüs gerdi, sevdiklerinin yanında olmayı seçti. Ancak savaşın yıkıcı etkileri, onların ilişkisini de sarsmaktan geri kalmadı. Fernand’ın tutuklanmasıyla karşı karşıya kaldıklarında, Helene’nin cesareti ve kararlılığı, aşklarını ve inançlarını sınamaya devam etti, onları bekleyen belirsizliklerle yüzleşmeye zorladı.